Münevver Karabulut, 2009 yılında vahşi bir cinayete kurban gitmişti. Onu öldüren Cem Gariboğlu hapse girmişti. Münevver lise son sınıf öğrencisiydi. İstanbul’da 1991 tarihinde doğan Karabulut aslen Bolu Mengenli bir ailenin ilk çocuğuydu.
Babası Süreyya Karabulut aşçı,annesi Nagihan Karabulut ev hanımıydı. Şimdi ise yıllar geçti ve Münevver’in babası yazar oldu. “Körebe. Kızım Münevver’in Ardından” isimli kitabı piyasa çıktı.
Bugün ise Atv kanalında Zahide İle Zetiş hayata programına katıldı. Programda yılların ona çok şey kattığı belliydi. Yazar olup da boynuna fular ya da kısa atkı takmayanı dövüyorlar bence. Bir kitap yazan mutlaka boynuna bir şey doluyor. Süreyya Bey de havalara girmiş belli ki. Bu konuda çok yorum yapmak istemiyorum.
Kitapta, Süreyya Karabulut ve Cem Garipoğlu’nun annesi Tülay Makbule Garipoğlu’nun buluşması, Münevver’in bir öğretmeninin Cem’e yazdığı aşk mektubu gibi bugüne kadar hiç gün yüzüne çıkmayan detaylar da var.
Kitabın adı ise Cem’in yengesi Ayfer Garipoğlu bilmeden koymuş. Ayfer Garipoğlu Cem’in firari olduğu dönemde buluştuğu Süreyya Karabulut’a, “Cem ve Münevver o gün evde körebe oynamışlar” demiş. Süreyya Karabulut da kitabının adını bu konuşmadan esinlenerek “Körebe” koymuş. İşte o kitaptan, daha önce hiç gün yüzüne çıkmamış detaylar:
“Aileden uzak, karanlık sokakların çocuğu olarak yetişen bu çocuğun kızımda ne aradığını, ne bulduğunu ve niye öldürdüğünü anlama niyetim çok da yeterli değildi. Elbette ona sağlıklı bir biçimde bakamazdım. Ama Cem’i araştırdıkça edindiğim en net bilgi, ortada kalmış bir çocuk olduğuydu, yani ne Türk ne Avrupalı, ne sevgiyle büyümüş, ne de sahiplenilmeyi bilmiş.
Cebine parası konulmuş, eğitim maksadıyla başlarından atılmış bir çocuk. Türkiye’ye döndüğünde karşılaştığı tablo; küçük kızlarıyla yakından ilgilenen bir anne, annesini aldatan bir baba ve çeşitli yolsuzluklara adı karışmış, dünyanın ıncığını cıncığını bilen bir amca…Ne ilahi bir gücün varlığından haberdar, ne insanlık öğretilmiş… Kızımı canice öldürmemiş olsa belki kızım gibi merhamet bile göstermek gelebilirdi içimden.
Ama yapamıyorum, onun şımarıklığı benim canımı aldı. Sadece ve sadece gerçeği söyle! Cem, neden kızımı öldürdün?”
“Benim kınalı kuzum gitmiş, katledilmiş, boyumdan büyük bir proje var karşımda. Kazandığım üç beş kuruşla bunu hayata geçiremem, bana o aile taahhüt etti, fakat yerine getirmedi. Bana 10 trilyon da verseler o insanlar kendilerini affettiremezler. Benim kınalı kuzum geri gelmeyecek. İstiyorum ki adı yaşasın. Mengen Gökçesu’da yapılacak bir liseyle kızımın adını yaşatmak şu hayatta artık tek isteğim. Ben bunun peşindeyim. Bu kitaptan kendim için bir beklentim yok. Her bir kitap Münevver’in okulu için bir tuğla demek.”
“Kızımı toprağa verdiğimiz akşam yaşadığım bir olayı hiç unutmayacağım. Gerçekliğine tüm ailenin şahit olduğu bir olay… O akşam abim, annem, babam ailece oturuyorduk. Bir kelebek pencerenin dışında, tık tık cama vuruyordu. Pek bir şey konuşulmadığından her ses yankılanıyordu adeta. Ben hiçbir şey yokmuş gibi camı açtım ve ‘Hoş geldin kızım’ dedim. Herkes bana bakıyordu. Kelebek içeri girdi, dolaştı. Geldi benim omzuma kondu. Dokunmadan sevdim, ‘Bak burada deden, anneannen, dayıların, Enver var, hadi anneannene git.’ dedim.
O kelebek dönüp dolaşıp annemin ayaklarına gitti, annem ağlamaya başladı. Kimseden ses çıkmıyordu, hepimiz kelebeğe bakıyorduk. Krem rengi, kahverengi benekli bir kelebek. Kış mevsiminde bir kelebek görmek mümkün mü? O bizim kelebeğimiz Münevver’di emin olmuştum. Kelebek etrafda dönüyor. Herkes sus pus izliyordu. Sanki son kez veda etmek için gelmiş gibiydi. Münevver’im bir kelebek kadar naif ve zarif bir kızdı, o yüzden hiçbirimiz yadırgamadık.”
Münevver’in öğretmeni Deniz Hoca’nın Cem ve Münevver’e yazdığı mektup:
07.02.2009
Sevdiğim iki insana..
Masal Kahramanları
İki aşık, iki çocuk, iki yürek , iki bakış, sözlerin değil gözlerin gücü adeta..
Erkek… Gururlu, kartal kanadı taşıyor yüreğinde. Bakışları anlam yüklü. Konuşmaya gerek yok aslında.. Uykusuz gecelerimin sebebi sensin, uzak ülkelerin kokusunu unutmak istediğimde, sesini duymak istiyorum… Tutuyorum kendimi gitmiyorum… Gidemiyorum..
Sensiz kalmak korkutuyor beni, alıştım sana…
Kadın… Güçlü… Kasırgaları savurur bedeni, duygularına hakim olamıyor bazen, bu kadar çok bağlanmak yıkmasın seni?
Aklımı alıp giden sensin… Özlüyorum seni yokluğunda. Yıllardır beklediğim sensin.. Sakın gitme, boşver ne yapacaksın?
Uzak ülkeler veda zamanı gibi beklemesin kapımızda, yanımda ol… Benimle ol.
Sensiz kalmak korkutuyor beni, alıştım sana…
Erkek..Sessiz.. Ama fırtınalar kopuyor içinde, haykırmak istiyor, derinlerde saklıyor hislerini, paylaşacak ama yavaş yavaş..
Sabırsız olma… Zaman tanı bana, anlamak istiyorsan beni gözlerime bak yeter. Orada sen varsın, kendimi nasıl anlatsam sana daha fazla..?
Kırdığım noktalar olsa da bilki kırılganlıklarım daha fazla… Ama değersin sen buna..
Kadın..Kararlı…bazen tereddütlerine bile arkasına bakmadan yüz çeviriyor..İçinde ne varsa, kelimelere dökülüyor. Büyüyecek biraz daha..hayatın içinde hem gitmeler hem de kalmalar olduğunu öğrenecek.
Bağlandım sana, kötü mü oldu acaba? Yok canıımm. Yıllardır bekledim bu zamanı… Ama sen de değ buna. Başımın çaresine her Zaman baktım ben… Yüreğimde tatlı bir gülümseme, anlamlı bir bakış.
Her aklıma geldiğinde elim telefona uzanıyor.nerde olduğun değil benle olduğun önemli. Kırdığım noktalar olsa da bilki kırılganlıklarım daha fazla… Ama değersin sen buna.. C&M deNİZ”