Günümüzde evlenmek çok zor bir durum haline geldi ve her geçen gün dahada zorlaşıyor. Özellikle düğün alışverişleri gençleri korkutmaya başladı. Gerekli gereksiz bir sürü şey düğün alışverişi diye alınıyor ve neredeyse bir kere bile kullanılmıyor. Git gide bu evlilik alışverişi de abartılır bir hale geldi.
Gençlerin ve ailelerinin “hayırlı iş” niyetiyle çıktıkları evlilik yolunda kimi zaman pek de hayır olmayan pürüzler çıkıyor. Bu pürüzlerin adı abartılı düğün alışverişleri. En büyük tartışmalar kuyumcularda yaşanırken, kına kıyafeti, gelinlik seçimi, mobilya alışverişleri de sıkıntılarda başrolü oynuyor.
Yuvayı dişi kuşlar yapar
Kimdir bu kuşlar? Kızlar, anneler, gelinler, görümceler, eltiler… Çevrenizin genişliğine göre uzayabilen bu listede bulunanlar ortak bir amaçla çıkmışlardır yola: Her şeyin en iyisini hazırlamak! Muhakkak her biri kendince haklı, üstelik de iyi niyetlidirler. Her bir aile ferdine göre alınan evlilik kararı gelenek ve göreneklere, bunların yanı sıra keseye de uygun olmalıdır. Kız isteme merasiminin ardından ortak hazırlıklar da başlamalıdır. Söz, nişan, düğün, kına, düğün ne varsa yapılmalı, ev bark, çeyiz de eksiksiz hazır edilmelidir.
Ortak huzur alanı olarak evlerini gönüllerince hazırlamak isteği elbette her gencin hakkıdır. Ancak alınan evlilik kararının alıştırmaları sayılabilecek bu yeni düzen, birbirlerine uyum göstermek konusunda önemli bir sınav niteliğini de taşıyor. Zira “ben” kavramından “biz” anlayışına geçiş sancılı yaşanabiliyor. Özellikle ortak yuvanın tuğlasını yan yana dizmede gösterilen zaaf, genç çiftlere güven eksikliği yaşatıyor. Ne kadar sevildiklerini bu alışveriş sırasında ölçmeye çalışanlarsa hayal kırıklığı yaşıyor ve yaşatıyorlar. Eğer bu ölçüm sırasında çevreden, “Tabii ki isteyeceksin, sen her şeyin en iyisine lâyıksın” türünde tezahüratlar da yapılıyorsa gençlerin işi gerçekten zora giriyor. Birbirlerine duydukları sevgi ve güvenin ölçüsü maddeye dayandırıldığında, yıkılan duvarın altında kalan her iki taraf oluyor.
Bakın bu mutlu beraberliğin arifesinde, gençler ya da onlara yön bulmakta yardım etmesi gereken yakınları ne tip hatalara düşüyorlar…
Kuyumcular hassas yerlerdir
Yaptığımız araştırmada çiftlerin özellikle altın alımında daha fazla tartıştığını, kına kıyafeti ve gelinlik seçiminin de oldukça sancılı geçtiğini, bir diğer önemli tartışmanın da kız ve erkek tarafının hediye olarak alacağı mobilyaların paylaşımında yaşandığını gördük.
Kapalıçarşı’da kuyumculuk yapan Cengiz Yaka, özellikle dar gelirli ailelerin düğün alışverişinde tartışmalar yaşandığını, bu tartışmaların zaman zaman kavgaya dönüştüğünü söylüyor. Yaka, alışveriş için el ele gelen çiftlerin, çıkan tartışma sonucu nişan atmaya kadar gittiğini belirterek, “Mesela altının adedi konusunda anlaşamayan çiftler arasında ayrılık kararını sıklıkla yaşıyoruz. İşyerimize mutlu gelen çiftler, bir süre sonra tartışabiliyor ve küs çıkabiliyor” diyor. Yaka, genellikle çarşı pazara yalnız çıkan çiftlerin, daha önceden aralarında anlaşarak sorunsuz alışverişlerini yaptığını, ancak ailelerin eşlik ettiği durumlarda gerginlik oluşabildiğini ifade ederek, şöyle konuşuyor: “Bazen çiftler yalnız geliyor, mutlu şekilde alacağını alıp gidiyor. Aileler ise gençleri yönlendirmeye çalışıyor. Kızın ailesi mümkün olduğunca fazla altın alınmasını isterken, erkek tarafı alışverişi daha az masrafla kapatmaya çalışıyor. Bu da ortamı ister istemez geriyor.”
“Benim değerim bu kadar mı?”
Evlilik danışmanı Yalçın Kireççi özellikle erkeklerin evlilik öncesi karşı tarafı etkileyebilmek amacıyla, “Senin için dünyalar feda olsun. Ne istersen alayım, iste canımı vereyim” gibi sözler söylediğini, daha sonra istekler karşılanamayınca karşı tarafın, “Hani ben senin her şeyindim” şeklinde tepki verdiğini vurguluyor.
Kireççi, bu durumu şöyle yorumluyor: “İnsanların benlik değerleri vardır. ‘Ben kimim, benim değerim, kıymetim nedir?’ gibi sorular sorarlar kendilerine. Kendi benliğini bulamamış insanlar, ‘Benim değerim bu kadar mı, bunu mu bana layık görüyorsun?’ gibi tepkiler verebilirler. Bazen aileler olaya, ‘Aman benim tek çocuğum, düğünü eksiksiz olsun’ şeklinde yaklaşıyor. Ya da erkek tarafının ailesi, ‘O kim ki, daha dün bir bugün iki. Önce bir hak etsin’ gibi farklı yaklaşımlar içine girebiliyorlar. Bir de insanlar kendi değerlerini çevreye göre ölçüyorlar. ‘Bak şu kişi çocuğu için şunu yaptı, öteki kızına şunu taktı’ gibi. Çevreye göre değerlendirme yapılması, evlilikleri başlamadan bitiriyor. Bu sorunlarla başlayan evlilikler de bazen birkaç ay sonra, bazen de 20 yıl sonra bile yine ayrılıkla sona eriyor. Erkek, ‘Bu kadının istekleri bir türlü bitmedi’ derken, kadın da ‘Hep azla yetindim ama değerimi bilmedi’ gibi bir yaklaşım içine girebiliyor.”
Kireççi, ekonomik özgürlüğü bulunan, hayatı paylaşmaya, faturaları birlikte ödemeye karar veren çiftlerin ise ileride sıkıntı yaşayacaklarını düşünerek alışverişte daha tutumlu davrandığını, bunun da evliliklerini daha mutlu şekilde sürdürmelerine yardımcı olduğunu sözlerine ekliyor.
Başkası için düğün yapmayın
Psikolog Yasemin Aktosun da, gelenekle modern şartlar arasında denge kurulabileceğini vurgulayarak giriş yapıyor konumuza:
“Gençlerin en büyük arzularından biri düğünlerinde her şeyin dört dörtlük olmasıdır. Bu doğal istek kimi zaman, içinde hatalı inanışları da barındırır. Yani çok ciddi masraflar yapılarak düğün farklılaştırılmaya çalışılır. Şayet bireylerin ekonomik anlamda hiçbir problemleri yoksa bu yapılanların evlilik için bir sakıncası olmaz. Ancak bir faydasının olduğu da görülmemiştir. Bunun yanında, ekonomik anlamda kendisini zorlayan çiftler de vardır. Bu çiftler, gereksiz harcamalarla bir düğün şekillendirmeye çalışırlar. Böyle bir durumda da yapılan masraflı düğünün evlilik sürecine pozitif yansımaları olmayacağı gibi negatif yansımaları olacaktır. Çünkü düğün öncesi kemerini sıkan çiftler, düğün sonrası kemerlerini gevşetmede zorlanacaklardır. Bu zorlanma da çeşitli sorunların başlangıcı olabilmektedir. Bu sebeple unutulmamalıdır ki; evlilik için gerekli şartlardan biri; birbirini olduğu gibi kabul ve karşılıklı anlayıştır. Unutmayın ki başkalarını mutlu etmek için evlenilmediği gibi, başkaları için de düğün yapılmaz.”
Peygamber kızının çeyizi
Konuya ilişkin Ahmet Şahin de şunları paylaşıyor bizlerle:
“Efendimizin(s.a.s.) gözbebeği, Hz. Fatıma’nın (r.a) çeyizinde yer alanlar:
1. Üzerinde namaz kılınacak güzel bir seccade.
2. Üç adet minder
3. Yastık
4. El değirmeni, su tulumu, testi, su bardağı
5. Bir elek
6. Bir battaniye, havlu, pösteki
7. Divan
8. Sofra
“Hz. Fatıma Validemizin bu çeyizi, Hz. Ali’nin evine indirilip içeri alınırken, Efendimiz (s.a.s.) şu duayı etmiş: ‘Ey Rabbim! Senin sevmediğin israftan çekinen bu insanlara, bu eşyayı hayırlı eyle.’
“Günümüzde nice anne-babalar, nice gençler vardır ki, çeyiz için karşı tarafı kasıp kavurur. Huzuru saadeti mobilyada, koltukta, ev eşyasında, sandık içinde arar. Hâlbuki bunların hiçbiri huzurun tek şartı, esas unsuru olamaz. Evlilikte huzurun ilk şartı, değer ölçülerinde ortaklık, hayat anlayışında müşterekliktir. Nikâhın ve nişanın en hayırlısı, Resul-i Ekrem Efendimizin kutsi beyanıyla, ‘en kolay olanı’dır.”